Damgalıdan Darbeliye
- Busra Seyis
- 17 Tem 2016
- 4 dakikada okunur

Hayatımda çok fazla ölüme kafa tuttacağım anlar yaşamadım ben. 28 yıllık yaşantımda, eğer ölümden dönmek denirse; 13 yaşımda Marmara Depremi'ni, 22 yaşımda bir adet kemik tümörünü (kanser demiyoruz annem kızıyor) gördüm. Bir de 3 sene önce Şubat 14'te geçirdiğim bir operasyonda yanlış müdahale yüzünden kan kaybından gidiyordum. Hepsi bu kadar. Bu arada bu yüzden Sevgililer Günü'nden nefret ederim ama konumuz bu değil... 2 gün öncesine kadar sadece bunlar vardı listemde. 15 Temmuz gecesi bir yenisi eklendi, 16 Temmuz'da da öldüğüm kesinleşti.
Perili dizilerden taramalı uçaklara...
Once Upon A Time diye bir dizi izliyorum. Arkadaşlarım da benimle dalga geçiyor. Bir tanesi diziyi izlerken ''Periler hücummm!'' diye bir replik yakalamış, durup durup o replik yüzünden dalga geçiyor benimle. Anlatamıyorum. Peri masallarına, mutlu sonlara ihtiyacım var. Bu dizi bana iyi geliyor, anlatamıyorum. 15 Temmuz gecesi yine bu diziyi izliyordum, uyuyakalmışım L'de. Zarıl zarıl telefon çalıyor. Bir baktım, annem. ''Askerler köprüyü kapatmış sakın dışarı çıkma.'' Deli misin be kadın? Köprüde ne işim var? Deli olan benmişim...
Sosyal medya bildiriyor;
Hemen Facebook hesabıma girdim, ortalık ayağa kalkmış, herkes bir şeyler soruyor. Televizyonu açtım, açmaz olaydım kabus başladı. Herkes bir şeyler söylüyor, kimse ne olduğunu bilmiyor. E-posta yoluyla bildiri yayınlanıyor, bir şeyler oluyor. Film desen değil, gerçek desen hiç değil... Yollar kapalı, dışarıdan inceden inceye sesler geliyor. Ama bunlar iyi dakikalarımızdı. En azından benim iyi dakikalarım...
Korku Cumhuriyeti'ne hoşgeldiniz!
Derken TRT'deki bildiriyi dinledim. İşte o an hayatım boyunca asla unutmayacağım anlardan birisiydi. Ben hayatımda darbe görmedim. Ama çok dinledim, okudum, neler olmuş araştırdım ve öğrendiklerimden hiç memnun değildim. O bildiriyi dinlediğim an, o haber spikerinin gözlerindeki korkuyu gördüğüm, sesindeki titremeyi işittiğim an bütün okuduklarımın kifayetsiz olduğunu anladım. Bir dehşet anını anlamak için okumak yetmezmiş, yaşaman lazımmış. Derken dışarıdan sesler gelmeye başladı. Köprüye çok yakın bir yerde oturuyorum. O civarda olan sesleri rahatlıkla duyabiliyorum. Helikopterler sanki penceremin dibinden geçiyordu. Keşke sadece helikopter geçseydi.
Anne, sanırım bu gece öleceğiz...
Bir süre sonra savaş uçakları geçmeye başladı. Ben hayatımda savaş uçağı görmedim. O gece de görmedim. Ama sesinin ne olduğunu öğrendim, ömrümün sonuna kadar unutmayacağım. Bir anda tarif edemeyeceğim kadar güçlü bir sesle, inanılmaz yakınlıkta ve evlerimizi sallayacak güçte savaş uçakları geçmeye başladı. 2 tanesinde bomba atacaklarını zannedip, köpeğimi aldığım gibi arka odaya geçtim. Şu an size abartı ya da komik gelebilir, değildi. İkinci seferde köpeğime sarılıp ağlamaya başladım ve annemi aradım. Öleceğiz... Sürekli sivil halkla bir dertlerinin olmadığını, merak etmemem gerektiğini, yalnız olduğum için üzgün olduğunu, yanımda olmak istediğini söyleyerek beni sakinleştirmeye çalışıp durdu. Zavallı kadın. Şu an onu düşünüyorum, keşke daha sakin kalabilseymişim ama kalamadık. Civardaki arkadaşlarımla sürekli birbirimize ne olduğunu sorup, bir yandan birbirimize güç vermeye çalıştık. Çok ağladım. Yıllarca ''hiçbir şeyden korkmam ben'' deyip, güçlü durmaya çalışan bir kadın olarak ilk defa o gece korkudan ağladım. Counter'da 4-1 aldığımız bir silah vardı hatırlarsınız. Aynı o silah gibi bir silahla sürekli ateşler açıldı bir süre. O ara çarşı karışıkmış... Tabi bir yandan gözüm haberlerde, ne oluyor? Şimdi ne olacak? Derken cumhurbaşkanı bağlandı, haydi herkes meydana ben de şimdi geliyorum! Geldi mi bilmiyorum. Ben bir Facetime görüşmesinde, bir villa kapısının önünde, bir de toplantı salonunda basın açıklaması yaparken gördüm. Sokakta gören varsa lütfen bana da söylesin. Belki kaçırmışımdır, bilgilenmek isterim.
Allah-u Ekber? Allah-u Akbar?
İnsanlar çıkmaya başladılar tabi. Haberler sokaklardaki insanları gösteriyor bende ise bir korku; ulan bomba patlatmasınlar? Demokrasiyi tekbirle korumaya çalışan bir güruh gördüm. Sabah olacakların ilk habercisi oydu ancak o can havliyle bunu düşünemedim tabi...
Çekerim emaneti, tararım TBMM'yi!!!
O ara Fox Tv yayın yapmaya başladı Ankara'da. Bombalanmasını da gördük, taranmasını da. İşte o an kafam biraz çalışmaya başladı. Demokrasi için, laik bir ülke için, yolsuzluklardan arınmak için neden hükümette görevli olanlar tutuklanmadı da milletin meclisi tarandı? Bu işe tiyatro diyenler de var, amatörlük diyenler de... Gerçek olsun ya da olmasın, ben bir oyuncuyum ve her şeyden önce bu işe tiyatro denmesi şu an bile beni paramparça ediyor. Zira tiyatro böyle bir şey değil. Onu başka bir yazıda konuşuruz birlikte...
Sabah olmasın, korkuyorum.
Olacakları tahmin etmek zor değildi ancak bir ümit, sabaha karşı uyudum artık. Sabah uyandığımda gördüğüm ilk şey köprüde elleri havada teslim olan askerlerdi. Sonrasında görüntüler iyice çirkinleşmeye başladı. Korktuğum başıma geldi. Tekbirler kendini göstermişti...
Gezizekalılar vs. Hakk Yolcuları
Olayı Gezi'yle karşılaştırıp, kavga eden onlarca insan gördüm. Sanki bu darbe girişimi tek bir tarafa yapılmış gibi. Birlik olmamız gerekmezmiş gibi. Gezi Olayları'nın halkın isyanı, darbe girişiminin ise devlet içinden devlet çıkartmaya çalışanların olduğunu anlamak bu kadar zormuş gibi... Yine de karşılaştırmak gerekirse keşke Gezi gibi olsaydı. Keşke halk arasında kalan polislere zarar verilmediği gibi teslim olan erlere de zarar verilmeseydi. ''Gezizekalı'' damgalıları ''Darbe Savaşçıları'' tarafından bir kez daha vuruldu...
Askerlik bir yapana, bir de bekleyene zor.
O çocukcağızları gördüğümde aklıma asker yolu beklediğim günler geldi. Elin yüreğinde, korku dolu, her gece duayla bitirilen günler... O çocukların anaları, babaları, sevdicekleri... Gün ağardığında kabus onlara başladı ve eminim hala devam ediyor. Zira birkaç kişiden duydum; bulunamayan, ismi listelerde geçmeyen, ölüp kaldığı belli olmayan askerler var. Çok zor. Allah düşmanıma yaşatmasın, bu gerçekten çok zor.
Şimdi herkes bilirkişi, kurtarıcı, din adamı...
Olaylar yatıştıktan sonra millet birbirine girdi tabi. Siyaset konuşmayacam. Sevmem de... Bu konularla ilgili tek düşüncem, daha farklı karakteri olan bir insan tarafından yönetilen bir ülkede yaşamak isterdim. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, kadınları ve çocukları korumaya hayatını adamış, mültecilerden önce kendi vatandaşını düşünen bir insan... İsterdim, nasip değilmiş. Yine de bu durum o gece yaşananların olması gerektiğini savunmaz. Baştan aşağı yanlıştı. Buna rağmen herkes daha da büyük bir yanlışı devam ettiriyor. Kimi birbirini aşağılıyor, kimi birbirine ahlak dersi veriyor, kimi vatanı ben kurtardım diyor, kimi vicdan azabından geberiyor, gibi gibi... Bir olmak? En azından çabalamak? Yok! O yok. Çünkü herkes her şeyin en iyisini biliyor.
Bu yaşananlardan ne öğrendim?
Bombacı güruhun çok uzakta değil, esasında içimizde olduğunu öğrendim.
İmkan verildiğinde ''Huu''cuların yollara nasıl dökülüp, kendilerini kent meydanlarında tatmin ettiklerini çektikleri zikirle öğrendim.
İnsanlıktan nasıl vazgeçtiğimizi öğrendim.
Nasıl vicdansız olduğumuzu öğrendim.
Vatan nedir, millet nedir bilmeyen insanların sokma akılla sokaklara dökülerek sözde savundukları şeyin tam aksi hareketler yapacak kadar sorgulamasızca davrandıklarını öğrendim.
Laik devletin bitmiş ya da bitmeye yüz tutmuş olduğunu öğrendim.
Sabrın, sükunetin ne denli önemli olduğunu öğrendim.
İnsan olabilmenin, insan kalabilmenin önemini ve bunu nasıl kaybettiğimizi öğrendim.
Bütün bu kaybettiklerimiz ve yaşadıklarımızla 16 Temmuz sabahı, bu ülkede öldüğümü öğrendim.
İnsanların din adı altında öldürülmediği, birbirini koruyup kollayabildiği, birbirini sevebildiği, okumanın ve üretmenin yok etmekten ve tüketmekten daha önemli olduğunu çözebilen insanların olduğu, huzurun ve mutluluğun olduğu ütopik bir dünyada yeniden doğacağım. O zamana kadar, 16 Temmuz sabahı beni öldürdüler anne...
Son Yazılar
Hepsini GörHer sabah uyandığımda kahve içmeyi, sigara tüttürmeyi ve köpeğimin yanaklarını sıkmayı severim. Her öğle vakti eğer yaz mevsimiyse...
Comments