top of page
Ara

Burgazada Tarafları

  • Yazarın fotoğrafı: Busra Seyis
    Busra Seyis
  • 9 Tem 2016
  • 6 dakikada okunur

Yıllar önce gidilecek yerler listemde olan yerlerden birisiydi adalar ya da Prens Adaları diğer ismiyle... Gitmeyi planladığım bir insan vardı ancak kendisi bana madik atınca planlar baya bir ertelendi. Ne varsa ailede var felsefesinden yola çıkarak bu hakkımı annemle değerlendirmeye karar verdim ben de... 20 kiloya yakın bir köpeğim olduğu için bayram tatilinde ailemin yaşadığı şehre gidemedim dolayısıyla annem benim yanıma geldi. Birkaç gün evde takıldıktan sonra evcil hayvanları ''sorunsuz'' taşıyabildiğimiz tek opsiyon olan vapurla Burgazada yolculuğuna başladık.

Burgazada'yı seçmemizin en önemli nedeni bu adada çadır kurmanıza kimsenin bir şey dememesinden kaynaklanıyor. Madam Martha koyu adı verilen ve çok da dokunaklı bir hikayesi bulunan bu koyda dilediğiniz gibi çadır atıp, güzel vakit geçirebiliyorsunuz. Oldukça güzel bir yer olmasına rağmen eksileri de söz konusu. Her birinden birazdan bahsedicem.

Kabataş'tan Adalar vapuruna binerek Burgazada'ya ulaşabiliyorsunuz. Vapur sırasıyla Kadıköy, Kınalıada ve Burgazada'ya geliyor. Vapur yanaştığında adanın küçük ama samimi çarşısının içine düşüyorsunuz. Sol tarafa giderseniz balık restoranları sırayla dizilmiş sizi bekliyor. Alkollü ve alkolsüz içki seçenekleriyle menüler oluşturmuşlar. Balığınızı, mezenizi, ve içkinizi içip adanın mis gibi atmosferine kendinizi bırakıyorsunuz. Ancak ben size hazır yeri gelmişken başka bir yerden bahsetmek istiyorum. İskeleden çıktıktan sonra tam karşınızda Burgaz Cafe isminde efsanevi bir kafe var. Adadaki 3. günümüzde yemek yemek için çarşıya indiğimizde keşfettiğimiz bir mekan burası. Ne yesek diye karar veremediğimiz bir anda, sonradan 19 yaşında olduğunu öğrendiğim, bıcır bıcır, ''Döneri annem pişiriyor denemek ister misiniz?'' diyen, size bütün menüyü ayak üstü ballandıra ballandıra anlatan, biz bir düşünelim dediğinizde ''Size güzel bir iskender veririm, bakın çok meşhurdur, yanında da salata benden'' diyerek içten içe sizi gülümseten ve siz farkına varmadan sizi mekanın içerisine çeken müthiş bir çocuk. Onu gördüğümde kendi 19 yaşımı hatırladım. Gitar sırtımda, ben özgürüm ve dünyayı dolaşacam diye naralar atan bir ergenken bu sempatik çocuk ailesine ait bir işletmede canla başla çalışıyor ve yaptığı işten zevk alıyor üstüne üstlük bunu da size hissettiriyor. İskender yemek için oturduk ve çocuk gerçekten haklıydı, iskender EF-SA-NEY-Dİİ!!! Burgaz'a giderseniz burada mutlaka bir şeyler yemelisiniz. Biz 2 porsiyon iskender, bir kola, bir tatlı, 2 çeşit salata, türk kahvesi, ve çaya toplamda 57 lira ödedik. Ertesi gün adadan ayrılırken tadına doyamadığım dönerden lavaş yaptırdığımı buraya yazıp kendimi utandırmak istemiyorum...

Ayrıca Adalar Market diye bir market var bu kafenin sol çarprazında. Bu market de telefon açtığınızda siparişlerinizi getiriyor. Özellikle Madam Martha'da kalacaksanız bu çok büyük bir lüks, birazdan anlatacam.

Sol taraftaki yolu kullanarak yaklaşık 15-20 dakika yürüdükten sonra Madam Martha koyuna ulaşabiliyorsunuz. Eğer çok fazla yükünüz yoksa ya da günübirlik gittiyseniz yol üzerinde bisiklet kiralayabileceğiniz bir yer var. Koya ulaşıp eşyalarınızı sabitledikten sonra adanın geri kalan kısımlarını bisikletinizle turlayabilirsiniz. Madam Martha Koyu'na geldiğinizde sapaktan içeri girip, merdivenlerden aşağıya iniyorsunuz. Yaklaşık 20 metre yürüdükten sonra ''Cennete düştüm herhalde'' diyorsunuz. Evet cennete...

Adada çadır kurabileceğiniz 4 farklı yer var. Bunlar; ormanlık alan, deniz kenarındaki taşlık alan, sol taraftaki kumsala yakın ancak yine taşlık olan alan ve sağ taraftaki kısmen tepe diyebileceğimiz alan.

Bu görmüş olduğunuz tosunun ismi Lucky. İlerideki uç kısım da bahsettiğim sağ taraftaki ''tepe'' olarak adlandırdığım yer. Burada çadır kurmak gerçekten çok zor çünkü inanılmaz rüzgar alan bir yer. Ancak geceleri efsanevi bir eğlence dönüyor. Bizim olduğumuz günlerde 15'e yakın insan gitarlarını toplayıp orada müzik yapıyordu. Duyduğuma göre geceleri manzarası elverişli olduğu için genelde orada hep böyle etkinlikler oluyormuş zaten. Eminim siz de bir gruba denk gelebilirsiniz.

Başrolde yine Lucky :) Evet kabul ediyorum çok düzgün fotoğraflar çekememiş olabilirim. Çünkü gerçekten ciddi anlamda bir şarj problemi çekiyorsunuz burada. Ondan da bahsedicem :) Bu fotoğrafta da koyun sağ tarafını görüyorsunuz. Biz Lucky'nin yattığı taş zeminde çadır kurduk. Bende çadırımın içine koyacağım şişme bir yatak olduğu için sanki evdeymişim gibi yattık. Uyku tulumuyla yatanlar için aynı şeyi söyleyemiyorum tabi... Sabah homurdanarak uyanan çok insana şahit oldum.

Denize girerken kenarda gördüğünüz taşlar ve yosunlar çok fazla. Çoğu insan ayaklarını denizin içindeki taşlar ve midyeler yüzünden kestiler. Ancak bir deniz ayakkabısı edinirseniz çok rahat girebiliyorsunuz. Yosunlar dışında suyu tertemiz. Sağ taraftaki kısımda biraz daha temiz bir denize ulaşabilirsiniz. Orada daha az yosun ve daha az taş mevcut.

Koyda 2 adet işletme var isimlerini bilmediğim için onlara ''Sağdaki'' ve ''Soldaki'' diye isimler taktım. Soldaki tam anlamıyla bir fiyasko. Kabus gibi. Hayattan nefret ediyorsunuz. Ve inanın abartmıyorum. 1 kişi hariç geri kalan herkesin 5 karış suratı var. Sanki orada bedava bir şeyler yiyip, içiyorsunuz. Sahibi yaşlı bir amca. Gittiğim ilk gece mekanına girdiğimde adettendir deyip selam verip, bayramlaştım. Bakışlarıyla beni dövmekten beter etti. Ertesi sabah tost yemek için gittik. Tostun içinden kocaman bir sinek çıktı. KARASİNEK. Güleryüzlü olan görevliye gösterdim o da yaşlı amcaya gösterdi ''Eee napalım yazlık alan sinek giriyor işte'' gibi saçma sapan bir cevap verdi. Allah'tan güleryüzlü olan çalışanları daha insani bir tavıra sahip de biz bunların ücretini almayalım deme nezaketinde bulundu. Olay ücret meselesi değildi esasında nezaketti. Telafi etmeye çalışmaktı. Bu küçük ama önemli bir şeydi. Hatalar herkes için, telafi etmeye çalışmak özel insanlara mahsus. Abartıyorum değil mi? Bakın; kocaman kara sinekten bahsediyorum. Ayakları falan var ince ince, tost olmuş ekmeğin arasında. Mideniz kalktı değil mi detay verince? İşte ben onu az kalsın yutuyordum. Aşağıdaki fotoğrafı orada çekildim. Dışarıdan bakılınca ne kadar huzur dolu değil mi? Değil. Her an yaşlı adam bir şeye bağıracak mı diye tedirgin oluyorsunuz. Lazım ben, gergin ortamlarla beni germeyin :(

Bu bahsettiğim yerde 1 TL'ye telefonunuzu şarj edebiliyorsunuz, tabi mümkünse. Kafalarına göre çıkartıyorlar. Başka telefon takıyorlar, vs... 2 TL'ye tuvalet kullanıyorsunuz. Ama ne kadar temiz tartışılır. Bir sabah hiç hoş olmayan bir manzarayla karşılaştım ben. 2 TL'ye sadece deniz tuzunu akıtabileceğiniz şekilde temiz su kullanabiliyorsunuz. Alkol almak isteyenler için Efes ve Tuborg olmak üzere iki çeşit kutu bira var ve fiyatı 10 lira. Az önce çarşıdaki marketten bu yüzden bahsettim işte. Ekmek, içecek, vs ihtiyaçlarınız için marketi arıyorsunuz, paranızla rezil olmuyorsunuz. Kaba tavırlarından dolayı buradan hoşlanmıyorum ve sadece bana değil herkese karşı böyleler. ''İşine geliyorsa al, gelmiyorsa bay bay'' gibi saçma bir tavra sahipler. Turlarken ''Sağdaki'' mekanı gördüm. Orada da bu hizmetlerin aynısı hatta birkaç fazla seçenek daha mevcut. Oradaki insanlar biraz daha genç ve güleryüzlü gözüküyorlardı ancak kendileriyle bir deneyimimiz olmadı. Bundan daha kötü olamaz diye düşünüyorum. O yüzden verebileceğim tavsiyeler; güneş enerjisiyle dolan portatif bir şarj aletiniz, kamp için Solar kamp duşu (20 litre ve fiyatı 30 lira civarında) alıp kamp alanının biraz ilerisindeki mezarlıktan su alıp daha uyguna getirebilirsiniz. Mezarlık dediğim için korkmayın, ne siz onları ne onlar sizi görmüyor :)

Annem ve ben :) Geceleri ateş yakmazsanız eğer ağır bir karanlık söz konusu. Gizemli olduğu kadar kasvetli de... Eğer gündüz ormandan yakmak için kuru dal toplamadıysanız karanlıkta kaldınız demektir. İlk gece güzeldi. Taşlık alanda ateş yakılmasına izin verildiği için 3-4 farklı yerde ateş yakıldı. Aydınlıktı sahil, zevkliydi. Gitar çalan birkaç kişi vardı, onlarla vakit geçirdik, şarkılar söyledik, eğlendik, sohbet ettik. Çok güzel dostluklar edindik. Herkes keyifliydi. Lucky keyifliydi. Doğa keyifliydi.

Gece çadıra girdiğimizde normal şartlarda 3 kişi çok rahat yatabilecektik. Ancak Galler Prensi Lucky daha önce hiç dalga sesi duymamış olacak ki, bütün gece her dalga kıyıya vurduğunda (küçük dalgalardan bahsediyorum, minik, MİNİCİK) hızlı hızlı nefes alıp verdiği için ne kendisi uyudu ne de beni uyuttu. Yani bu huzur dolu görüntüden sonra bütün bir gece kabus yaşadım :)

Sabah olduğunda bu haldeydik. Gözler pert, uykudan gebermiş, gün ağardı diye bir miktar rahatlamış ancak her halukarda yamulmuş. Yine de mutluydum. En değer verdiğim iki canlı yanımda olduğu gibi, yeni ve güzel insanlarla da tanıştım. Yan çadırdaki çocuklar semaverle çay demliyorlardı. Her yerde olduğu gibi orada da komşuluk ilişkilerimi konuşturdum ve efsane bir sabah çayı kaptım. Bu tarz yerler böyledir. Doğa böyledir. Sizin kompleks ve ukalalığınızla zerre ilgilenmez, affetmez. Orada bütün sıfatlarımızdan arınmış, doğada olmak isteyen, birazcık eğlenmek isteyen insanlardık. Uyanıyor, birbirimize yardım ediyor, sohbet ediyor, eğleniyor, oyun oynuyor, yardım ediyor, bir daha yardım ediyor, eğleniyor, daha çok eğleniyor ve daha da çok eğleniyorduk. Bu yüzden uykuya dehşet düşkün bir insan olmama rağmen ben bile bütün gün bir sürü şey yaptım. Doğa gerçekten de hayat veriyor.

Aynı sabahtan bu görüntü. Lucky bir yerlerde topukta. Sabah oldu ya kıçı rahata erdi, uyuyordu bir yerlerde. Arkadaki çadır benim evim. Arpanez, Decathlon'da satılıyor. Normalde 2 kişilik ancak biz 3 kişi çok rahat sığdık. Gece örtüde biraz terleme yaptı açık olması gereken her yeri açmama rağmen ama o mevzuyu da en yakın zamanda çözücem :) Yerler taşlık görüyorsunuz. Popişkolar acıyor. Matsız gitmeyin. ''Matsız gidilir mi zaten?'' demeyin. Ben gittim. Siz GİT-ME-YİN!

İlk Burgazada deneyimime göre oldukça güzel anılar biriktirdim. Çok güzel insanlarla tanıştım. Sinir, stres ne varsa hepsini attım. Elimde çok güzel bir kitap vardı, onu okumak için fırsat yarattım. Çok tatlı bir yazarla tanışıp, kendimle yüzleşebilme şansı yakaladım. Önceliklerimi ve değerlerimi belirledim. Mesela adadan döndükten sonra net bir şekilde hayatımdan çıkartsam mı bıraksam mı diye ikilemde kaldığım 3 kişiyi anında siktir ettim. Hem de bunu kavgasız gürültüsüz yaptım, kendime hayret ettim. Güzel müzikler dinledim. Pop sevmem ama Hande ayrıdır. Yeni albümü fena değilmiş, kendisini sevdirmesine izin verdim. Annemin ilk defa çadırda kalmasına vesile oldum, ona da anlatacağı yeni bir anı yarattım. Enteresan hikayeler dinledim, o hikayelerden kendime dersler çıkarttım, paylar biçtim. Öz eleştirimi yaptım, pılımı pırtımı topladım, ''kozmopolit'' şehrime geri döndüm. Lüks otellerdense yıldızların altında uykuya dalmaktan, denizin sesini duyarak uykuya dalmaktan, sabahın 6'sında dinç bir şekilde uykudan uyanmaktan büyük keyif aldım. Tazelendim, yenilendim.

Darısı başınıza!

 

işteiştekdkdkdkd 2

Comments


Tanıtılan Yazılar
Daha sonra tekrar deneyin
Yayınlanan yazıları burada göreceksiniz.
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page